31.03.2010

DOĞUM GÜNÜMÜZ-1 NİSAN..

ikiz


BU GÜN DOĞUM GÜNÜMÜZ.



1 NİSAN'da doğmuşuz.

İkizim ve ben...

''NİSAN  BİR   ŞAKASI.''

Önce ikizim doğmuş.

Ama sonra doğan büyük olurmuş.

Ayrı yumurta ikiziyiz biz.

Ne fiziki özelliklerimiz, ne de karakterimiz benzer.


O kadar farklıyız ki..

Benim ikinci yarım; bana hiç benzemeyen ikizim.

İkizimin benim kalbimdeki yeri çok farklı ve özel..

Ağabeyim ve ablam da öyle.

Annem-babam çoktan vefat etti.

Babamı pek hatırlamıyorum. Biz yedi yaşındayken hayata veda etti..51 yaşında iken.

Annem 20 yıl bir sürü hastalık çektikten sonra geriye dört evladını ve torunlarını bırakarak 23 yıl önce ayrıldı aramızdan. 70 yaşında iken.

Bir tek benim evlendiğimi, çocuğumu göremeden..

Son bir kaç günden beri kendi kendime hediyeler alıyorum. Eşimin namına. Kızımın namına. Onların düşünmediğinden değil. Neden bilmiyorum. Hediye önemli değil. Sevildiğimi bilmek, hissetmek istiyorum herhalde.

Gençlik yıllarım geride kaldı. Orta yaşın bir yerlerindeyim şimdi.

Daha kendim için ve ailem için yapmak istediğim çok şey var.

Gitmek, görmek, gezmek istediğim çok yer var.

Bu dünyadan ayrılmadan önce yararlı birşeyler yapmak, geriye güzel şeyler bırakmak, kendimi ve birilerini mutlu etmek istiyorum.

Hala bana uygun bir iş bulup çalışmak, üretmek, aileme maddi katkıda bulunmak istiyorum.

Daha güzel, daha çok fotoğraflar çekmek istiyorum.

Tekrar resim yapabilmek, bu konuda eğitim almak istiyordum.Bu yıl haftada bir gün resim kursuna gidiyorum..

Alıp da okuyamadığım bir sürü kitabımı okumak istiyorum.

Defalarca gezdiğim Bodrum Kalesini tekrar tekrar gezmek, yüzlerce defa fotoğrafını çekmek istiyorum.

Tekrar Venedik'e gitmek, bu sefer ailem ile gondola binmek istiyorum.

Gençliğimdeki gibi kilosuz ve daha sağlıklı olmak istiyorum.

Uyku ilacı almadan , TV başında uyuyakalmak istiyorum.

Başağrısız bir yaşam istiyorum.

Kızımın başarılarını, ileride çocuklarını görmek istiyorum.

Herşeyden çok;

Daha güzel bir TÜRKİYE'de yaşamak istiyorum.

Daha yapmak istediğim çok şey varken; sevdiklerimle birlikte sağlıklı ve mutlu yaşanacak uzun zamanım olsun istiyorum.

Artık sevdiklerimin acısını yaşamak istemiyorum.

Sahip olduğum çok değerli arkadaşlarımla tüm güzellikleri paylaşmak istiyorum.

Mutlu yıllar KARDEŞİM.

Her zaman sağlıklı, mutlu ol.

Sevdiklerin hep yanında olsun.

DOĞUM GÜNÜN,

YENİ  YAŞIN  KUTLU  OLSUN.

İYİ Kİ VARSIN.

HEP VAR OL.

SENİ ÇOOOOOK SEVİYORUM.

selma er

YAŞAMDAKİ ROLÜMÜZ..



Bu gün 1 Nisan 2010..


İkiz kardeşim ve benim doğum günümüz..


İnsan doğum gününde;

Birçok şey düşünüyor.

Hayatı boyunca yaptıklarının-yapmak istediklerinin-yapamadıklarının muhasebesini yapıyor..


Düşünüp duruyor..


Ben de öyle..


Doğum Günümde ;


Bu Dünya'ya gelmek için bir nedenim vardı herhalde diyorum..


Bu güne kadar hep iyi niyetli, dürüst, yardımsever, özverili olmaya çalıştım..


Belki bir-iki kere birilerinin yüzünü güldürebildim..


Belki hiç istemesem de, ya da farkında olmasam da birilerinin kalbini kırdım..


Ama insanları, doğayı, tüm canlıları sevmeye, saymaya, korumaya çalıştım..

Benim için bu özel günde aşağıdaki yazıyı sizlerle paylaşmak istedim..


''Stewart, minik bir kasabadaki fakir bir işadamıydı.

Çocukluğundan beri bütün hayali dünyayı dolaşmaktı ama art arda gelen


olaylar yüzünden kasabasını terk edememiş, sonunda babasının pek de parlak


olmayan işini devralmak zorunda kalmıştı.

Sevdiği bir karısı ve çocukları vardı.

Ama işler iyi gitmiyordu.

Borçlar birikmişti.


Yaşadığı hayal kırıklığına bir de borçlar eklenince dayanacak gücü kalmamıştı.


Karlı bir gece arabasına binip, kasabanın biraz ötesinden akan nehrin kıyısındaki bara gidip iyice sarhoş olana kadar içtikten sonra kendini köprünün üzerinden atıvermişti.


Stewart sulara düşerken, karanlık göklerden gelen bir konuşma duyuldu.


Tanrı, "ikinci sınıf meleklerden" birine görev veriyordu.

- Eğer bu ümitsiz adama yeniden yaşama isteği vermeyi başarırsan, ben de sana çok istediğin o iki kanadı verir, seni birinci sınıf melek yaparım.

Ve, yeryüzüne tonton, yaşlı bir adam kılığında "başarısız" bir melek düşüyordu.

O güne dek bir türlü verilen görevleri doğru dürüst yerine getiremediği için istediği kanatlara kavuşamayan, kederli bir melekti bu.

Görevi ise çok zordu.

Tümüyle çaresiz, borçlar içinde yüzen, hayallerini kaybetmiş, istediklerinden hiçbirine kavuşamamış, dünyayı gezmek isterken önemsiz bir kasabaya sıkışıp kalmış bir adama hayatı yeniden sevdirecek, onu intihardan vazgeçirecekti.

Melek yeryüzüne indiğinde, bir polis Stewart'ı sulardan çıkarıyordu.

Onu, kendini sulara atmadan önce son içkisini içtiği bara götürüyordu ama orası şimdi çok değişikti.

Serserilerin toplandığı, pis bir batakhane olmuştu.

Kimse Stewart'ı tanımıyordu.

Stewart kasabaya dönüyordu ama orada da eski dostları onun kim olduğunu bilmeyen gözlerle ona bakıyorlardı.

Kasaba bakımsızdı, çirkindi, karanlıktı.

Eski bir okul arkadaşı arka sokaklarda fahişelik yapıyordu.

Karısı ise bir kütüphanede çalışan zavallı bir yaşlı kızdı.

O sulara atlamadan önce ünlü bir adam olarak dünyayı dolaşan erkek kardeşinin ise bir kilisenin bahçesinde mezarı duruyordu.

Stewart, suya düşmesiyle çıkması arasında geçen bu beş dakikada her şeyin nasıl bu kadar değişebilmiş olduğunu anlayamadan etrafına bakarken "ikinci sınıf melek" yanına yaklaşıyordu.

Ona anlatmaya başlıyordu.


- Sen hayatına son vermek istedin ya, ben daha iyisini yaptım, sen hiç bu dünyaya gelmemiş gibi oldun...
Sen olmamış olsaydın ne olacaktı, gör...


Kardeşim ne zaman öldü, diye soruyordu Stewart.


- Sen dokuz yaşındayken o kuyuya düşmüştü ve sen onu kurtarmıştın... Ama ben senin doğumunu iptal edince ve sen hiç doğmayınca onu kurtaracak kimse de olmadı... O çocukken öldü.


- Peki sınıf arkadaşım ne zaman fahişe oldu?


- Bir gün o çok parasız kalmıştı, para bulabileceği hiçbir yer yoktu ve sen ona borç vermiştin... Ama sen olmayınca o gece kendini sattı ve sonra fahişe olarak kaldı.


- Kasaba niye böyle bakımsız ve korkunç gözüküyor?


- Çünkü sen babanın yerini aldıktan sonra insanlardan para toplayıp kooperatifler kurmuştun, binalar yapmıştın, kasaba gelişmişti... Sen hiç olmadığın için o kooperatif kurulmadı, o binalar yapılmadı, kasaba bakımsız kaldı, o inşaatta çalışıp para kazanan birçok insan para kazanamayıp serseri oldu.


Bütün seyircilerle birlikte Stewart da, bir insanın farkına varmadan ne kadar çok başka insanın hayatına değdiğini, o hayatları varlığıyla değiştirdiğini, en sıradan insanın bile bu hayatta tahmin edemeyeceği ölçüde önemi olduğunu görüyordu.


Tavana asılmış, birçok değişik parçadan oluşmuş oyuncaklar vardır, her bir


parça başka bir parçaya dokunarak bir rüzgar yaratır ve oyuncak dönüp durur.


O parçalardan birini çıkardığınızda bütün rüzgarı kesersiniz.


Oyuncak kımıltısız kalır.


Frank Capra'nın o filminde de, hayatın aynen o oyuncak gibi birbirine değen insanlarla döndüğünü, aradan bir tek insanı bile çıkarıp aldığınızda hayatın dönüşünü etkilediğinizi, birçok olayın farklılaştığını, herkesin sandığından daha büyük bir rolü ve değeri olduğunu anlıyordunuz.


Değersiz ve işlevsiz kimse yoktu.


Stewart, o yaşlı ve tonton "ikinci sınıf" melek sayesinde bu gerçeği görünce intihar etmekten vazgeçiyordu.


Kendisine o kadar manasız ve değersiz gözüken hayatının aslında birçok insan için ne kadar değerli olduğunu kavrıyordu.


O intihar etmekten vazgeçince yeniden her şey eskisine dönüyordu.


"Bu muhteşem bir hayat" isimli film, mutlu sonla biterken de gökyüzünde


bir "çın" sesi duyuluyordu.


Tonton meleğe, Tanrı çok arzuladığı kanatlarını veriyordu.


Kendimizi manasız ve yararsız bulduğumuz zamanlar vardır.


Değersiz olduğumuzu, sevilmediğimizi düşünürüz.


Hayalkırıklıklarıyla dolu hayatımızda neden istediklerimizin hiç gerçekleşmediğini merak ederiz.


Cevaplar ararız.


Bulamayız genellikle.


Cevaplar vardır aslında.


Kendimizi yararsız bulduğumuzda çok yararlı işler yapmışızdır, sevilmediğimizi sandığımızda sevilmişizdir, değersiz olduğumuzu düşündüğümüzde değerimizi bilenler çıkmıştır.


Birçok hayatı aynı anda kımıldatan o sihirli rüzgarı yaratmakta bizim de farkına varmadığımız büyük bir rolümüz olmuştur.


Eğer Tanrı "ikinci sınıf" meleklerinden birini bize gönderse ve bizsiz bir hayatın nasıl olacağını gösterseydi, sanırım hepimiz kendimize de hayata da başka türlü bakardık.


Hatta, o melek bize "istediklerimiz gerçekleştiğinde nasıl bir hayatımız


olabileceğini" gösterseydi belki istediklerimizin gerçekleşmemesi için dua ederdik.


Bu muhteşem bir hayattır.


Cevabı ve sırrı kendi içinde saklıdır.


Ve, o hayatı hep birlikte yaparız.


Bazen rolümüzden şikayet ediyorsak, bu da rolümüzün kıymetini bilemememizdendir. ''

Ahmet Altan.


Herkese sağlıklı, mutlu, sevgi dolu günler dileğiyle...


selma er.

Kanser Haftası-01-07 Nisan..

Kanseri henüz açmamış bir gonca iken fark edebilmemiz dileği ile..


1956 yılında Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu'nun çabaları ile yurdumuzda ilk kanser hastanesi, 1956 yılında Ankara'da açıldı.

Kanser, günümüzün en önemli sağlık sorunlarından birisidir. Tanı ve tedavisindeki yenilikler, sağlık kuruluşlarından yararlanma olanaklarının artması, diğer hastalıkların tedavisindeki gelişmeler ve buna bağlı ortalama yaş süresinin uzaması gibi çeşitli nedenlerle kanserin önemi daha da artmakta; her gün daha çok sayıda kanserli hastaya tanı konabilmektedir. Sağlık sorunuyla baş edebilmek için gönüllü kanser ve tedavisi hakkında doğru bilgileri edinmelerinin sağlanması gerekmektedir. Bu amaçla Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu'nun önerisi ile 1956 yılında Nisan ayının ilk haftası ülkemizde Kanser Savaş Haftası olarak kabul edilmiştir. . Hafta boyunca çeşitli etkinlikler yapılmaktadır, kanserin erken tanısı ve korunma ile ilgili toplum bilgilendirilmektedir.

Kanser, en kısa tanımı ile hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmaları demektir. Bu çoğalma sırasında, kanser hücresinde normal hücrelerden yapısal ve işlevsel farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bazen hücre normalde yaptığı işlevlerini yapmazken, bazen de normalde olmayan bazı yeni işlevleri de yapmaya başlayabilir. Anormal şekilde çoğalan bu hücreler bulundukları yerlerdeki doku ve organları işgal edecek ve işgal ettiği bu bölgelerin görevlerini engelleyecektir.Bu oluşum, kanserin türlerine göre değişiklik göstermektedir. Ancak bu konuda önemli ilerlemeler kaydedilmektedir. Günümüzde kanser, en sık ölüm nedenleri arasında birçok gelişmiş ülkede kalp-damar hastalıklarından sonra ikinci sırayı almaktadır.

Erken tanı ve tedavi kanserli hastalarda önemli oranda iyileşme mümkün olabilmektedir. Halbuki bilgi eksikliği, korku, ihmal gibi nedenlerle insanlar zamanında hekime başvurmamakta; böylece tanı gecikmekte, tedavi de güçleşmektedir


http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/onemli_gun/kanser.asp

http://www.kanser.org/

http://www.kanser.org/toplum/knedir.php

http://www.memocal.com/bgvh/kanserhaftasi.asp

http://www.yeditepehastanesi.com.tr/

http://www.yeditepehastanesi.com.tr/v2/Icerik/Genetik-Tani-Merkezi/Kanser-Genetigi/Kanser-Riski-Icin-Tibbi-Genetik-Konsultasyonu-Endi.aspx

Kendimizin ve sevdiklerimizin sağlığına önem verelim..

Sağlıkla ilgili kontrollerimizi gerekli zamanlarda yaptıralım,ihmal etmeyelim.

Unutmayalım ki, erken teşhis hayat kurtarır..

Sağlıklı ve mutlu toplum için elimizden geleni yapalım,elele verelim..

Önce kendimiz bilinçlenelim,çevremizdekileri bilinçlendirelim..

Bu vesile ile tüm kanser hastalarına acil şifalar diliyorum..

Hayata sımsıkı tutunabilmeleri için ailelerinin,tüm doktorların ve sağlık kuruluşlarının
onlara destek vermesini diliyorum..

Ben de sevgili annemi 23 yıl önce kanserden kaybettim maalesef..

''Kanserden değil, geç kalmaktan kork.
   Kanser, çoğalan bir orduya benzer.
   Kanser, küçük şikayetlerle başlar.''


''Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi ,
  Olmaya devlet cihân da bir nefes sıhhât gibi ''

26.03.2010

Dünya Tiyatro Günü-27 Mart 2010



DÜNYA TİYATRO GÜNÜ-27 MART-KUTLU OLSUN...

Dünya Tiyatro Günü 1961’de Uluslararası Tiyatrolar Birliği (International Theatre Institute) tarafından yaratıldı. Her yıl 27 Mart günü ITI merkezleri ve dünya çapında tiyatro grupları tarafından kutlanmaktadır. Pek çok ulusal ve uluslararası etkinlik kutlamalarda yer almaktadır.

En önemli etkinliklerden biri, dünya çapında başarı kazanmış bir tiyatro oyuncusu, yönetmeni veya yazarın yazdığı evrensel bildirgedir. İlk bildirge 1962’de Jean Cocteau (Fransa) tarafından yazılmıştır.

27 Mart Dünya Tiyatro Günü nedeniyle İ.B.B. Şehir Tiyatroları’nda 27 Mart 2010 Cumartesi günü sahnelenecek oyunlar her yıl olduğu gibi bu yıl da ücretsiz olarak izlenebilecek.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünden yapılan yazılı açıklamaya göre, tiyatroseverler ücretsiz biletlerini 14 Mart Pazar günü saat 10.00'dan itibaren Devlet Tiyatroları gişelerinden ya da ilgili Müdürlüklerden temin edebilecek.



Devlet Tiyatrolarının 11 bölgedeki 26 sahnesinde ve 4 yerleşik turne sahnesinde ücretsiz temsil edeceği oyunların programı şöyle:


''Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Tiyatro'da ''Sokrates'in Son Gecesi'', Şinasi Sahnesi'nde ''Don Giovanni ve Uşağı Pulcinella'', Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde çocuk oyunu ''Keloğlan Keleşoğlan'', Akün Sahnesi'nde müzikal oyun ''Fosforlu Cevriye'', Altındağ Tiyatrosu'nda ''Anam Bacım Avradım'', Oda Tiyatrosu'nda ''Krem Karamel'', İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi'nde ''Islıkçı''.


İstanbul Devlet Tiyatrosu Cevahir Salon 1'de ''Herkes Sihirbaz Olacak'', Cevahir Salon 2'de ''Temiz Ev'', Üsküdar Tekel Sahnesi'nde ''Annemin Cesareti'', Üsküdar Stüdyo Sahne'de ''Külbellek'', Küçük Sahne'de ''Ful Yaprakları'', Cennet Kültür Sanat Sahnesi'nde ''Lozan'', Beykoz Feridun Karakaya Sahnesi'nde ''Kuzguncuk Türküsü'', Zeytinburnu Sahnesi'nde ''Profesyonel''.


İzmir Devlet Tiyatrosu Konak Melek Ökte Sahnesi'nde ''Yoksun'', Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi'nde ''Şerefine İnsanoğlu''.



-DİĞER İLLER-

Bursa Devlet Tiyatrosu AVP Sahnesi'nde ''Bu Dizi Başka Dizi'', Oda Tiyatrosu'nda ''Başbelası''.


Trabzon Devlet Tiyatrosu Atapark Haluk Ongan Sahnesi'nde ''Televizyon Cumhuriyeti''. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Orhan Asena Sahnesi'nde ''Ölümü Yaşamak''. Antalya Devlet Tiyatrosu Haşim İşcan Kültür Merkezi Sahnesi'nde ''El Kapısında''. Erzurum Devlet Tiyatrosu Sahnesi'nde ''Kocasını Pişiren Kadın''. Konya Devlet Tiyatrosu Sahnesi'nde ''Bayazıt''. Sivas Devlet Tiyatrosu Sahnesi'nde ''Duvarların Ötesi''. Van Devlet Tiyatrosu Sahnesi'nde ''Masanın Altında''. Gaziantep Devlet Tiyatrosu Onat Kutlar Tiyatro Sahnesi'nde ''Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü''.


Malatya Devlet Tiyatrosu Sahnesi'nde ''Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun''. Çorum Devlet Tiyatrosu Sahnesi'nde ''Tek Kişilik Şehir''. Zonguldak Devlet Tiyatrosu Sahnesi'nde ''Kahramanlar Öldü Mü?''.

DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ'nde tüm tiyatro sanatçılarının ve tiyatroya emeği geçen herkesin gününü kutluyorum..


*Aramızdan ayrılan Tiyatro Sanatçılarımızı da rahmetle anıyorum..

*Tiyatro'ya ve sanatçılarına gereken değerin verilmesini diliyorum..
*Çocuklarımıza küçük yaşta tiyatro sevgisi, bilinci, bilgisinin verilmesini diliyorum.Onları Çocuk *Tiyatrolarına götürmeliyiz.
*Tiyatroya ilgisi, yeteneği ve hevesi olan çocuklarımıza drama ve tiyatro eğitimi aldırmalıyız..
*Aslında, bence yaşam başlıbaşına bir tiyatro sahnesi...
*Biz de o tiyatronun oyuncularıyız..
*''Tiyatro Perdeleri''mizin hep açık kalması dileğiyle..
selma er.

23.03.2010

DÜNYA'DA GÖRMEK İSTEDİĞİNIZ YERİ TIKLAYIN GÖRÜN..

İnanılmaz şahaser bir çalışma..


Paniğe kapılmayın , haritaların üzerine son açılışa kadar kademe kademe bir kaç defa tıklamanız gerekebiliyor .

Başlayınca bir saat değil bir hafta bile programın karşısından  kalkmak istemeyeceksiniz !

Bir dosyaya alıp zaman zaman seyredebilirsiniz .

Dünyanın görmek istediğiniz yeri neresiyse  oraya tıklayın.

http://www.galenfrysinger.com/index.htm

22.03.2010

KEY ÖDEMELERİ-22.03.2010

22.03.2010

Konut Edindirme Yardımı (KEY) hak sahipleri listesi dünkü Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlandı. Ödemelere bugünden itibaren başlanacak.

NE KADAR ALACAĞINIZI ÖĞRENMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ WEB ADRESİNİ TIKLAYIN;

http://www.keyodemeleri.com/

ÖDEME TARİHLERİ;

T.C Kimlik No'larının son iki rakamlarına göre KEY Hak Sahipleri Ödeme Tarihleri şöyle:

Son iki rakam-    Tarih;

00–08                    22.03.2010


10–18                    23.03.2010


20–28                     24.03.2010


30–38                     25.03.2010


40-48                      26.03.2010


50–58                      29.03.2010


60-68                       30.03.2010


70–78                      31.03.2010


80–88                      01.04.2010


90–98                      02.04.2010



PARALAR ATM'DEN ALINABİLECEK

KEY hak sahiplerinden Ziraat Bankası'nda hesabı ve bu hesabına ilişkin Bankkartı bulunanlar, ilk günden itibaren tabloda belirtilen günleri beklemeden Ziraat Bankası ATM'lerinden paralarını alabilecekler.


Hak sahibinin ölmüş olması halinde, veraset ilamına istinaden yapılacak ödemelerde yasal mirasçıların tümünün aslen ya da vekaleten birlikte müracaat etmeleri veya miras ortaklığına temsilci atanması gerekecek.


İlan tarihinden itibaren 5 yıl içinde talep edilmeyen alacaklar Hazineye irad kaydedilecek.


http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/14170407.asp?gid=373

*alıntı..

21.03.2010

21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Orman Haftası

Ormanların faydaları saymakla bitmez. Sellerin ve taşkınların oluşmasını önler, yer altı sularının birikmesine yardım eder, iklim üzerinde olumlu etkiler yapar, havayı temizler, gürültüyü azaltır. Yapacak ve Yakacak Hammadde kaynağıdır. Ekolojik olarak çok hassas bir konumda bulunan ormanlarımız iklim ve toprak yapısındaki çeşitlilikten kaynaklanan ender bir biyolojik zenginliktir.


İnsan eliyle yapılan ağaçlandırmalar, doğal ormanların yerini tutamaz

Avrupa Birliğinin Ormanlarının% 1'i doğal orman iken, ülkemizde bulunan ormanların% 93'ü doğal yapıdadır. Doğal Ormanlarda yüzlerce tür ağaç, bitki, hayvan birarada uyum içinde yaşayan bir ekosistemi oluşturur. Ve insan eliyle oluşturulan hiçbir Ağaçlandırma, asla doğal olanın yerini tutamaz. Bu bilgiler Isiginda ülkemizde son yıllarda Sivil Toplum kuruluşlarının öncülüğünde başta ormanlarımız olmak üzere doğal varlıkların korunmasına ilişkin bilinç ve duyarlılığın artması son derece ümit vericidir.

Doğal ormanlarımızı koruyalım, ağaçlandırma çalışmalarına destek vererek orman varlığımızı arttıralım.

http://www.tema.org.tr/SayfaBilesenleri/TemaHaberArsivi.aspx?id=251

*alıntı..





18.03.2010

CEPHEDEN MEKTUPLAR-5

Kolağası (Ön Yüzbaşı) Bölük Komutanı - Mehmet TEVFİK- 1881 İstanbul


Sebebi hayatım, feyz-ü refikim,


Sevgili babacığım,valideciğim,

Arıburnu'nda ilk girdiğim müthiş muharebede sağ yanımdan ve pantolonumdan kurşun geçti, hamdolsun kurtuldum.Fakat bundan sonra gireceğim muharebelerden kurtulacağımdan ümidim olmadığından bir hatıra olmak üzere şu yazılarımı yazıyorum.

Hamdü senalar olsun Cenab-ı Hakka beni bu rütbeye kadar isal etti.Yine mukadderatı ilahiye olarak beni asker yaptı.Siz de ebeveynim olmak dolayısıyla beni vatan ve millete hizmet etmek için ne suretle yetiştirmek mümkün ise öylece yetiştirdiniz.Sebeb-i Feyz-ü refikim ve hayatım oldunuz.Cenab-ı Hakk'a ve sizlere çok teşekkürler ederim.

Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı hak etmek zamanıdır.Vazife-i mukaddese-i vataniyeyi ifaya cehdediyorum.Rütbe-işehadete suudedersem Cenab-ı Hakk'ınen sevimli kulu olduğuma kanaat edeceğim.Asker olduğum için bu her zaman bana pek yakındır,sevgili babacığım ve valideciğim.Göz bebeğim olan zevcem Münevver ve oğlum Nezih'ciğimi evvele Cenab-ı Hakk'ın saniyen sizin himayenize tevdi ediyorum.Onlar hakkında ne mümkün ise lütfen yapınız.

Oğlumun talim ve terbiyesine siz de refikamla birlikte lütfen sayediniz.Servetimizin olmadığı malumdur.Mümkün olandan fazla birşeyi isteyemem,istesem de pek beyhudedir.Refikama hitaben yazdığım matuf mektubu lütfen kendi eline veriniz.Fakat çok müteessir olacaktır,o teessürü izale edecek vechile veriniz.Ağlayacak üzülecek tabi teselli ediniz.Mukadderat-ı ilahiye böyleymiş.Malumat ve düyunatın hakkında refikam mektubunda laf ettiğim deftere ehemmiyet veriniz.Münevver'in hafızasında ve yahut kendi defterinde mukayyet düyunat da doğrudur.Münevver'e yazdığım mektubum daha mufassaldır.kendisinden sorunuz.

Sevgili baba ve valideciğim ,

Belki bilmeyerek size karşı birçok kusurlarda bulunmuşumdur.Beni affediniz,hakkınızı helal ediniz,ruhumu şadediniz,işlerimizi tavsiyesinde refikama muavenet ediniz ve muin olunuz.

Sevgili Hemşirem Lütfiye'ciğim,

Bilirsiniz ki sizi çok severdim.Sizin için vesayemin yettiği nisbette ne yapmak lazımsa yapmak isterdim.Belki size karşı da kusur etmişimdir,beni affet ,mukadderatı ilahiye böyle imiş hakkını helal et ruhumu şadet , yengeniz Münevver hanımla oğlum Nezih'e sen de yardım et , sizi de Cenab-ı Hakk'ın lütuf ve himayesine tevdi ediyorum.

Ey akraba ve ehibba ve evda , cümlenize elveda , cümleniz hakkınızı helal ediniz.Bnim tarafımdan cümlenize hakkım helal olsun.Elveda , elveda..Cümlenizi Cenab-ı Hakk'a tevdi ve emanet ediyorum..

Ebediyen Allah'a ısmarladım.

Sevgili Babacığım ve Valideciğim....

Oğlunuz Mehmet Tevfik
* * *
(Mehmet Tevfik , 2 Haziran 1915 günü yaralanmış ve Çanakkale Askeri Hastanesi'nde şehitlik rütbesine ulaşmıştır.)

*alıntı..

http://www.360tr.net/17_canakkale/gelibolu/

CEPHEDEN MEKTUPLAR-4

Üsteğmen Zahid'in Vasiyeti..


“Bu günlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğiz.Bilirsin , her muharebeye giren ölmez. Fakat eğer ben ölürsem sakın gam yeme... Beni ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasip etti ise , benden şehitlik rütbesini esirgemediği taktirde , elbette , ruhlarımızı da birbirine kavuşturur.Vatan yolunda şehit olursam bana ne mutlu.Ancak , sana bir vasiyetim var :

Birincisi benim için kat’iyyen ağlama...

İkincisi, eşyamın listesi ilişikte.Bunları sat , ele geçecek paradan “mihr-i muaccel ” ve “mihr-i müeccel ” ini al , üst tarafı ile bana bir mevlüt okut.Eğer bunlar sana borcumu ödemezse hakkını helal et ve ilk gece aramızda geçen sözü unutma...”

Ayrıca mektubun içinden kırmızı kordelaya bağlı bir de saç demeti çıkar.Saçın tazeliği bunun mini mini bir yavrunun başından kesilmiş olduğunu göstermektedir.

İşte o zaman herkes Zahid’in evli olduğunu ve Nadide isminde de bir yavrusunun varlığını öğrenir.Çünkü Zahid Üsteğmen cepheye gelirken arkasında evlad ü iyal düşüncesini de bırakmıştır.Ve savaş boyunca ne izin isteyerek evine gitmeyi düşünmüş ne de o konuda iki çift laf etmiştir.

Zahid , 9 Ocak 1916’da şehit olur.

Gümüşhane’nin Şiran ilçesinden Üsteğmen Zahid , Aziziye ilçesinin Kılıç Mehmet Bey köyünden Ahmet Efendi’nin kızı , eşi Hanife Hanım’a yazdığı ve vasiyetini bildirdiği mektubunu şu cümle ile bitirir :

“Bu vasiyetimi aldığınız zaman yüksek sesle ağlamanıza razı değilim.”
*alıntı..

http://www.360tr.net/17_canakkale/gelibolu/

CEPHEDEN MEKTUPLAR-3

Kınalı Kuzu


Yozgat’ın Sorgun kazasının Karayakup köyünden cepheye gelen Murat , bölükteki tıbbiye öğrencilerinden Şükrü’ye bir mektup yazdırır :

“Anacığım kardeşlerimi askere gönderirken başına kına koyma...Zabit efendi bana sordu cevap veremedim.Kardeşlerim de cevap veremeyip mahcup olmasınlar.”

Bir müddet sonra Murat’ın anasından cevabi mektup yetişir :

“Ey oğlum , gözümün nuru Murat’ım ! Zabit efendiye selam söyle...Biz kurbanlık koçları kınalar öyle kurban ederiz.Sen dört kardeşin arasında kurbansın.Sen İsmail’sin(as).Sen orada şehit olacaksın inşallah.Kurbanlık koçlar nasıl kınalanırsa , ben de onun için senin saçını kınalayıp gönderdim.”

*Ve mektup Çanakkale’de Murat’a ulaştığında , Murat’ın kınalı başı çoktan Allah'ına kurban gitmiştir bile...


*alıntı..

http://www.360tr.net/17_canakkale/gelibolu/

CEPHEDEN MEKTUPLAR-2

Hasan Etem’in Validesine Son Mektubu


Valideciğim,

Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi,

Nasihat-amiz mektubunu Divrin Ovası (Niğde) gibi,güzel,yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım.Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti.

Okudum, okudukça büyük dersler aldım.Tekrar okudum.Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim.Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım.Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek eğilmesi,bana,annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi.Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni , annenden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı.Nazarlarımı sola çevirdim çağıl çağıl akan dere , bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor , oynuyor , köpürüyordu ...

Başımı kaldırdım , gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım.Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini , yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu.Diğer bir dalına baktım , güzel bir bülbül , tatlı sedasıyla beni tebşir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.


İşte bu geçen dakikalar anında , hizmet eri :

-Efendim , çayınız , buyurunuz , içiniz , dedi.


-Pekala dedim,aldım baktım , sütlü çay...

-Mustafa bu sütü nereden aldın ? dedim.

-Efendim , şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu ?

-Evet dedim.Evet ne kadar güzel.

-İşte onun çobanından 10 paraya aldım.

Valideciğim , on paraya yüz dirhem süt , su katılmamış.Koyundan şimdi sağılmış , aldım ve içtim. Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu : “Validen kaderine küssün , ne yapalım.O da erkek olsaydı , bu çiçeklerden koklayacak , bu sütten içecek , bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi”

Şevket merak etmesin o görür , belki de daha güzellerini görür.

Fakat , valideciğim , sen yine müteessir olma.Ben seni , evet seni mutlaka buralara getireceğim.Ve şu tabii manzarayı göstereceğim.Şevket , Hilmi (kardeşleri) de senin sayende görecekler.

O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında , çamaşır yıkayan askerler saf saf dizilmişler.Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.

Ey Allah’ım , bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi.Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi ,dere bile sesini çıkarmıyordu.Ezan bitti.O dereden ben de bir abdest aldım.Cemaat ile namazı kıldık..O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum.Ellerimi kaldırdım , gözümü yukarı diktim , azımı açtım ve dedim :

-Ey Türklerin Ulu Allah’ı.Ey şu öten kuşun , şu gezen ve meleyen koyunun , şu secde eden yeşil ekin ve otların şu heybetli dağların Halikı.Sen bütün bunları Türklere verdin.Yine Türklerde bırak.Çünkü böyle güzel yerler , Sen’i takdis eden ve Sen’i ulu tanıyan Türklere mahsustur.

Ey benim Rabbim !

Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri ; ism-i Celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır.Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek , böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin , düşmanlarını zaten kahrettin ya , bütün bütün mahfeyle. ”Diyerek dua ettim ve kalktım.Artık benim kadar mes’ut , benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.

Oğlun Hasan Etem


*Mektubu yazan , ihtiyat zabit ( yedek subay ) namzedi Hasan Etem , İstanbul Hukuk Fakültesi son sınıfına devam ederken aynı zamanda Beyazıt Nümune Mektebi’nde öğretmendi.Düşmanın Çanakkale’ye dayandığını işittiğinde gözünü kırpmadan binlerce akranı gibi cepheye koştu.Gönüllü yazıldı.

*Bu onun son mektubuydu.Bu mektubu yazdıktan iki gün sonra Maydos (Eceabat)’da şehit oldu...

*alıntı..

http://www.360tr.net/17_canakkale/gelibolu/

CEPHEDEN MEKTUPLAR-1

Mustafa Kemal ( Cepheden son Mektup )


Mustafa Kemal, 2 Temmuz 1915 yılında Arıburnu’ndan Madam Corinne’ye yazdığı mektupta şöyle der :

Aziz Madam ,

Karargahımın katiplerinden Hulki Efendi’nin İstanbul’a seyehatinden faydalanarak size bu mektubu yazıyorum.Birkaç gün evvel içinde latife sözleri bulacağınız bir kartpostal yollamıştım.Burada hayat , o kadar sakin değil.Gece gündüz hergün çeşitli toplardan atılan şarapneller ve diğer mermiler başlarımızın üstünde patlamaktan hali kalmıyor.Kurşunlar vızıldıyor ve bomba gürültüleri toplarınkine karışıyor .Gerçekten bir cehennem hayatı yaşıyoruz.Çok şükür , askerlerim pek cesur ve düşmandan daha mukavemetlidirler.Bundan başka hususi inançları , çok defa ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini çok kolaylaştırıyor.Filhakika onlara göre iki semavi netice mümkün , Ya gazi veya şehit olmak.Bu sonuncusu nedir bilirmisiniz ? Dos doğru cennete gitmek.Orada Allah'ın en güzel kadınları , hurileri onları karşılayacak ve ebediyen onların arzusuna tabi olacaklar.Yüce saadet.Sizin mantıki nasihatlerinizi bekleyen şimdiki hadiseler yüzünden kazandığım sert karakteri yumuşatacak romanları etüd etmeye ve böylece ümit ederim ki , hayatın bu hoş ve iyi taraflarını hissedecek hale gelmeye karar verdim.(...)

Adres : Miralay Mustafa Kemal , 19.Fırka Kumandanı , Arıburnu-Maydos

*alıntı


http://www.360tr.net/17_canakkale/gelibolu/

17.03.2010

18 Mart-Çanakkale Zaferi'nin yıldönümü

SEÇME SÖZLER;

“Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
ATATÜRK

“Harpte iki meş’um (uğursuz) şey vardır. Bunlardan biri taş duvara körü körüne yüklenmek, diğeri kuvvetleri birtakım ayrı ve bağlantısız harekata dağıtıp körletmektir. Biz bu iki ahmaklığı yapmanın tehlikesiyle karşı karşıyayız.”
İngiliz Başbakanı Asquith

“Ordunun yardımı olmaksızın Filo’nun başarı sağlayabileceği ümidine kapılmıştım; fakat şimdi bu işte müşterek bir harekatın zorunlu olduğunu anlıyorum.”
Churchill

"Türkler, Çanakkale’yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir.”
Churchill

“... Bu Türk kıtaatının cesaret, metanet ve se’bat cihetiyle takdir ve senaya liyakati, her şüphenin fevkinde bulunmuştur. Donanmasının ateşiyle de, en müessir surette muavenet gören pek cesur bir düşman taarruzlarına karşı sayısız muharebelerde bu kıtaat mevkilerini muhafaza etmişlerdir.” [439]
Alman Generali Liman von Sanders

“Avrupa’da hiçbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklerle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu’yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki, Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar.”
General Tawshend

“Çanakkale Seferi, Türk milletinin eski kudret ve kuvvetini muhafaza ettiğini, can çekişen bir imparatorluk içinde kahraman bir milletin varlığını meydana koydu.” General Fahri BELEN

“... Türk askerinin savaş ve dövüş hususunda haiz bulunduğu evsafın bidayette layikiyle takdir edilmemiş olması, İngilizler için felaket olmuştur.... Türk askerinin ne yaman muharip olduğunu,İngilizler kendileriyle dövüştükten sonra anlamışlardır.”
İngiliz General Oglander

“Yenilmez İngiliz donanmasının uğradığı akıbetten komutanlar değil, strateji kurallarını ihmal eden devlet adamları sorumludur. Boğazlar ve Trakya bölgesinde altı Türk kolordusu varken, donanmayı tahkim edilmiş bir Boğaz’dan geçirmek ve Boğaz kıyıları işgal edilmeden beş tümenlik bir kuvvei seferiyeyi İstanbul’a getirmek planının şansı çok azdı.”
General Fahri BELEN

“Çanakkale Savaşları, Avustralya ordusunun gelişimine birçok etkide bulunmuştur. İlk olarak Avustralya ordusu kuvvetlerinin bir yabancı tarafından değil, bir Avustralyalı subay tarafından idare edilmesini temin edecek bir uygulamaya başlanmıştır. Ve Çanakkale olayları, bu uygulamayı başlattı.”
Avustralyalı Yarbay D. M. HORNER

“Çanakkale Savaşları, modern savaş tarihinde birleşik kara ve deniz savaşlarının başlangıcı ve ilk örneğidir.” Japon Prof. Dr. Em. Krg. Hideo MIKI
*alıntı..

Canları pahasına bu toprakları düşmana vermeyen şehitlerimizi bu çok önemli günde rahmet,minnet,gurur ile anıyorum..

Bugünlere gelebilmemiz için ne fedakarlıklar yapıldığını unutmayalım,unutturmayalım..

Tüm Dünya'ya ÇANAKKALE'nin ve Vatanımızın topraklarının tamamının GEÇİLMEZ olduğunu ve olacağını bir kez daha duyuralım..

Ne mutlu Türk'üm diyene..

http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87anakkale_Sava%C5%9F%C4%B1

http://www.360tr.net/17_canakkale/gelibolu/

16.03.2010

Dünya'nın En Kısa Adamı-He Pingping hayata veda etti




He Pingping ..



Doğum; 13 Temmuz 1988-İç Moğolistan, Çin Halk Cumhuriyeti


Ölüm    ;13 Mart 2010 (21 yaşında)-Roma, İtalya

He Pingping (Çince: 何平平) (d. 13 Temmuz 1988 – ö. 13 Mart 2010), 73 cm'lik boyu ile dünyanın yürüyebilen en kısa adamı olarak Guinness Rekorlar Kitabı'na girmişti. Eylül 2008'de bu unvanı kazanan He Pingping, Mart 2010'da ölene dek bu unvanı taşıdı.

He Pingping, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuzeyindeki İç Moğolistan Özerk Bölgesi'nde yaşayan bir ailenin iki kızının ardından üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. İki ablası gelişimlerini normal düzeylerde sağladı ve evlendi. Babası He Yun'un aktardığına göre, He Pingping doğduğunda babasının avucuna sığacak kadar küçüktü.

Pingping'in büyümesindeki yavaşlık ortaya çıkınca doktorlar buna cam kemik hastalığı tanısı koydular. Bu hastalık, Pingping'in normal kemik gelişimini sağlayamamasına ve boyunun yeterince uzamamasına neden oldu.


Zaman zaman çeşitli ülkelerde düzenlenen etkinliklere katılan He Pingping, 2010'un Mart ayı başında bir televizyon çekimi esnasında göğüs ağrısı şikâyetiyle hastaneye kaldırıldı ve iki hafta sonra 15 Mart 2010 günü Roma'da yaşamını yitirdi. Pingping'in ölümü, iki gün sonra, Guinness Rekorlar Kitabı genel yayın yönetmeni Craig Glenday tarafından basına duyuruldu.[1]


http://tr.wikipedia.org/wiki/He_Pingping

http://haber.mynet.com/detay/dunya/pingping-oldu/500531

Pingping'in Dünya'da kapladığı yer belki çok çok küçüktü..

Ama O'nun o güzel yüreği ve gülüşünün değeri çok büyüktü..

Güle güle Pingping..

Guinness Rekorlar Kitabı 'na girmeye değer özelliğin ile sen ayrı bir değer idin..

14.03.2010

Hipokrat yemini ve Tıp Bayramı


Bu gün 14 Mart 2010.. Tıp Bayramı..




Tüm Doktorların, Sağlık Çalışanlarının ''14 MART TIP BAYRAMI'' nı kutlarım..

Yaşarken, birşeylere koştururken, okurken, çalışırken,

Kısaca;

Hayat akıp giderken..

Bir çoğumuz farkına varamıyoruz aslında..


Neyin ya da nelerin bizim için daha önemli, daha değerli olduğunu..

Ne zaman ki sağlığımız bozuluyor, bir yerimiz ağrıyor, sakatlanıyoruz, belki nefes alamaz hale geliyoruz..


İşte o zaman anlıyoruz;


Dünya'da sağlıktan ve sevgiden daha önemli bir şey yok aslında..


Paranın satın alamayacağı tek şey SAĞLIK..



Tüm yaşamımız boyunca;



Doğumumuzdan ölümümüze kadar sağlık ve hastalık ile ilgili her ihtiyaç duyduğumuzda başvurduğumuz; hastalığımıza teşhis koyan, bizi tedavi eden, en önemlisi hiç bir zaman ''Hipokrat Yeminini'' unutmayan değerli doktorlarımıza, hemşirelerimize, tüm sağlık çalışanlarımıza bu vesileyle teşekkürlerimi ve minnet duygularımı sunuyorum..


Atatürk, ne güzel söylemiş;

''Beni Türk Doktorlarına emanet edin'' demiş..

Kanuni Sultan Süleyman'ın dediği gibi;

''halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi


olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi... ''



14 MART TIP BAYRAMI'nda;


*Dünya'da ve Türkiye'de Sağlık hizmetlerinden tüm hastaların gerektiği şekilde yararlanmasını dilerim..

*Özellikle Acil Servislerin, Ambulansların en hızlı ve doğru bir şekilde insan hayatına gereken değeri vererek ilk müdahaleleri yapmalarını, 1 dk'nın bile sağlık konusunda ne kadar önemli olduğunu  unutmamalarını hatırlatırım..

*Özellikle İstanbul'da bazı kişiler tarafından Ambulansların trafikte sağladıkları öncelik avantajlarını -taksi niyetine- kötüye kullanmamalarını önemle rica ederim..


*Bu vesileyle her zaman her ortamda tekrarladığım ''KAN BAĞIŞI'' ve ''ORGAN BAĞIŞI'nın önemini bir kere daha hatırlatmak isterim..

*Doktorlarımıza ve tüm sağlık çalışanlarımıza; Hastalarına daha iyi bakabilecekleri, tam donanımlı hastaneler, hasta başına muayene ve tedavi için gerekli sürelerin ve şartların sağlanmasını dilerim..


*Maddi durumu yetersiz olan hiç bir hastanın hastanede rehin kalmamasını da diliyorum..

*Bu vesileyle Doktor olan yakınlarımın da Tıp Bayramını kutluyorum, hastalarına acil şifalar diliyorum..

Orjinal Hipokrat Yemini'nin Türkçeye çevrilmiş hali aşağıdaki gibidir:



''Hekim Apollon Aesculapions, Hygia Panacea ve bütün Tanrı ve Tanrıçalar adına. And içerim, onları tanık ve şahit tutarım ki, bu andımı ve verdiğim sözü gücüm kuvvetim yettiği kadar yerine getireceğim. Bu sanatta hocamı, babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım. Paraya ihtiyacı olursa kesemi onunla bölüşeceğim. Öğrenmek istedikleri takdirde onun çocuklarına bu sanatı bir ücret veya senet almaksızın öğreteceğim. Reçetelerin örneklerini, ağızdan bilgileri şifahi bilgileri ve başka dersleri evlatlarıma, hocamın çocuklarına ve hekim andı içenlere öğreteceğim. Bunlardan başka bir kimseye öğretmeyeceğim. Gücüm yettiği kadar tedavimi hiçbir vakit kötülük için değil yardım için kullanacağım. Benden zehir isteyene onu vermeyeceğim gibi, böyle bir hareket tarzını bile tavsiye etmeyeceğim. Bunun gibi bir gebe kadına çocuk düşürmesi için ilaç vermeyeceğim. Fakat hayatımı, sanatımı tertemiz bir şekilde kullanacağım. Bıçağımı mesanesinde taş olan muzdariplerde bile kullanmayacağım. Bunun için yerimi ehline terkedeceğim. Hangi eve girersem gireyim, hastaya yardım için gireceğim. Kasıtlı olan bütün kötülüklerden kaçınacağım. İster hür ister köle olsun erkek ve kadınların vücudunu kötüye kullanmaktan mazarattan sakınacağım. Gerek sanatımın icrası sırasında, gerek sanatımın dışında insanlarla münasebette iken etrafımda olup bitenleri, görüp işittiklerimi bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım.''

13.03.2010

Turhan Selçuk'a veda..

İstanbul'da önceki gün vefat eden ünlü karikatürist Turhan Selçuk'u (88)
bu gün son olculuğuna uğurluyoruz.

Cenazesi,Cumhuriyet Gazetesi önünde yapılacak törenden sonra vasiyeti üzerine Nevşehir'e götürülecek.

Turhan Selçuk'un kaybı ile onunla özdeşlenen ABDÜLCANBAZ öksüz kaldı..O'nun yarattığı bu büyük değere bizler sahip çıkacağız,koruyacağız..

ABDÜLCANBAZ'ı bundan sonra bizler yaşatacağız..

Turhan Selçuk'u unutmayacağız..Saygı ile anacağız..

Mekanı cennet olsun..

Daha aydınlık günler sevenlerine teselli olsun..

 





8.03.2010

İstanbul 2010 dergisi yayına başladı

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının kurumsal iletişim ve tanıtım dergisi ''İstanbul 2010''un ilk sayısı çıktı.




İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansından yapılan açıklamada, ''Miras'' konseptiyle yayınlanan ilk sayıda, ağırlıklı olarak kültürel miras ve kentsel uygulamalara yer verildiği, derginin yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerde beğeniyle karşılandığı belirtildi.



Üç ayda bir Türkçe ve İngilizce yayınlanacak dergide İstanbul, tarihinden, kültür sanat hayatına, geçmişten bugüne sosyal kent yaşamına kadar geniş bir yelpaze içinde okurlarla buluşturuldu.



İstanbul 2010 dergisi, yıl boyunca farklı dosya konularıyla, hem kentin bilinmeyenlerini ön plana getirecek, hem de İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının yürüttüğü çalışmaların kentin dokusuna neler kattığını araştıracak.



Son sayısı Ocak 2011'de yayımlanacak olan dergi, toplam 5 özel sayıyla Avrupa ve Türkiye'de, kültür, sanat, siyaset, sivil toplum kuruluşu ve medya temsilcilerinden oluşan seçkin bir kitleye ulaştırılacak dergi, İstanbulluların olduğu kadar Avrupalıların kente olan ilgilerini arttırmayı, İstanbullularla Avrupa toplumu arasında bir anlayış ve diyalog köprüsü oluşturmayı amaçlıyor.



-YENİKAPI VE AYASOFYA MÜZESİ



Her sayısında İstanbul'a ilişkin farklı bir dosya konusunu tüm detaylarıyla işleyerek gündem yaratmayı hedefleyen derginin ''Miras'' konulu ilk sayısında, İstanbul'un tarihini günümüzden yaklaşık 8 bin 500 yıl geriye taşıyan kazıların başlangıç noktası olan Yenikapı inceleniyor.

Yenikapı'da çıkan bulgular eşliğinde Arkeoloji Müzeleri Müdür Vekili Zeynep Kızıltan, Kentsel Uygulamalar Direktörü Mimar Korhan Gümüş ve Arkeolog Metin Gökçay'ın yazıları, geçmişin izinde geleceğin keşfine rehberlik ediyor. Derginin ilk kapağını ise 17 yıl süren restorasyon çalışmaları sonrasında ilk kez gün ışığına çıkartılan dünya mirası Ayasofya Müzesi renklendiriyor.

Kültürel Miras ve Müzeler Direktörü Suay Aksoy'un, Görsel Sanatlar Direktörü Beral Madra'nın ve Klasik Müzik Direktörü Mehmet Güntekin'in direktörlükleri kapsamında yürüttükleri projeler üzerine kaleme aldıkları yazıları da, ''İstanbul 2010''un ilk sayısında okuyucuyla buluştu.

Dergi, Oya Eczacıbaşı ile yapılan röportajla modern İstanbul'un izini sürüyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti'nin yurt içi ve yurt dışı tanıtım kampanyalarının kreatif mimarları Paul McMillen ve Hakkı Mısırlıoğlu ile kampanyanın yaratım süreci üzerine özel bir sohbet ile zenginleşiyor.

İstanbul 2010 dergisinin içeriğinde ayrıca, Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'a kazandırılmaya çalışılan değerler, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının en yetkili isimlerinin ağzından sözcüklere dökülüyor. Devlet Bakanı ve Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Koordinasyon Kurulu Başkanı Hayati Yazıcı, ajans projeleri ve İstanbul üzerine özel bir röportajla derginin ilk sayısına konuk oluyor.

-DERGİ 20 BİN ADET BASILDI

Avrupa Kültür Başkenti unvanını taşıdığı süre boyunca, İstanbul'da başlayan, süren ve biten projelere yer verecek olan dergide, kentin enerjisi sayfalara da yansıyor. Kültür sanat etkinlik takvimi, müze programları, kentin yaşayan çağdaş yüzü derginin diğer renkli sayfalarını oluşturuyor.

10 bin Türkçe, 10 bin de İngilizce olmak üzere toplam 20 bin adet basılan dergi, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, bağlı tüm müzeler, Sakıp Sabancı Müzesi, İstanbul Modern, Santral İstanbul, Kültür A.Ş. İstanbul Kitapçısı mağazaları, Atatürk ve Sabiha Gökçen Havaalanları iç ve dış hatlar terminalleri, TCDD İstanbul Hareket merkezleri, Çırağan, Hilton ve Marriot Otellerinin okuma bölümleri, İstanbul 2010 AKB Ajansı merkezi ile ''www.istanbul2010.org'' adresinden ücretsiz temin edinilebilir.

*alıntı..