23.07.2013

NOSTALJİ, BİZİM ZAMANIMIZDA, ESKİ DEĞERLERİMİZ..

E S K İ D E N ;

BİZİM ÇOCUKLUĞUMUZDA VE GENÇLİĞİMİZDE;


*ilkokula giderken siyah önlük giyerdik...
*Beyaz yakalarımız kolalı idi,
*sınıfta temizlik kontrolü yapılırken;mendilimizin üzerine ellerimizi koyardık..tırnak kontrolü yapılırdı..
*beslenme saatinde süt tozundan süt yapılırdı,onu içerdik..
*annemiz ekmek dilimine sana/tereyağ sürerdi,üzerine de reçel...onu yerdik..
*bazen harçlığımızla ;okulun kapısında camekanlı arabada 5 kuruşa-on kuruşa satılan gofret,çikolatalardan alırdık, çikolataların yaldızlarını bir kutuda biriktirirdik..
*kağıt peçete koleksiyonu yapardım..misafirlikte kullanmam için verilen kağıt peçeteleri kullanmaz,özenle saklardım..
*hemen her 23 nisan'da tam tören zamanı yağmur yağardı..bazen rugan ayakkabımız ayağımızı sıkardı...
*komşunun kızları ile kağıt bebek oynardık..
*ilkokul öncesi hediye edilen taş bebeklerimiz vardı..
*sonra Adana Kilis Pazarı'ndan annemin aldığı kocaman bebeklerimize sahip olduk..(hala özenle saklıyorum..) 
*annemin siyah rugan fileli,sivri burunlu,ince topuklu ayakkabısı vardı..
*annemin toz pudrası vardı,ruj sürünce eliyle dudaklarındaki rujun bir kısmını yanaklarına sürerdi,allık niyetine..
*banyolarda odun sobası yakılırdı,sıcak su için..
*banyodan sonra birbirimize ''sıhhatler olsun'' der,el öperdik..
*bayramda rugan ayakkabı alındığında;günlerce bayramı bekler,ayakkabıyı başucumuza koyar,seyrederdik..
*bayramlarda yaş sırasına göre bütün aile sıraya girer,büyüklerimizin elini öperdik...anneannem akşamdan harçlıklarımızı tek tek hazırlar,aynı sıraya iki kere girdiğimizde fark edip bize şakayla kızardı..
*anneannemin odasında tel dolap vardı..ikiz kardeşimle odasına girer,birşey isteyip istemediğini sorardık..her seferinde bize tel dolabından çikolata ikram ederdi..
*büyüklerimizin yanında bacak bacak üstüne atmazdık..
*utanınca yüzümüz kızarırdı..
*annemden izinsiz hiçbir şey yapmazdık..
*yalan söylemezdik..okulu kırmazdık..
*orta okulda ve lisede türk filmine giderdik..ağlaya ağlaya bir hal olurduk film boyunca..
*kışın sinema kapısında satılan kestanelerden alırdık..
*kış akşamları mahalleden bozacı geçerdi...BOZAAAAAAAAAA diye bağırırdı..
*mahallenin bekçisi akşamları düdüğünü çala çala dolaşırdı..
*yazın yazlık sinemaya giderdik..Kızıltoprak'daki İKİZLER SİNEMASI'na ve KALMIŞ SAHİL SİNEMASI'na giderdik..
*kalamış'da oturduğumuzdan,hemen sahilde sandal kiralardık..Moda açıklarına kadar kürek çeker,denize oralardan girerdik..
*bazen fenerbahçe'den denize girerdik.fenerbahçe plajından veya TCDD'nin kampından..
*her akşam güneş batarken penceremden sahili,manzarayı seyrederdim..
*hıdrelesde sabah erkenden komşularla sahile gider,kağıtlara yazdığımız dilekleri denize atardık..gül ağacına para bağlardık..
*komşular birbirine sabah kahvesine giderdi..(11 kahvesine)
*komşudan 1 fincan kahve,şeker,un istenirdi
*komşunun zilini çalıp; ''bir maniniz yoksa annem size gelecek'' derdik..
*patatesi,soğanı bazen kapıya gelen satıcıdan alırdık..
*yoğurtçu gelirdi mahalleye..hemen büyük bir tabak alıp,aşağıya yoğurtçuya koşardık..
*haftanın belli günlerinde mahalleye SEYYAR MİGROS ARABASI gelirdi..
*annelerimiz manavdan alışveriş yapıca;sebze-meyveler kese kağıdına  konurdu..onlar da fileye..
*1966'da erenköy'den kalamış'a taşındığımızda caddeden tranvay geçiyordu..
*ilkokulda iken apartmanda sadece bir komşumuzda telefon ve televizyon vardı..
*bazen komşudan telefon ederdik..yılbaşında komşu çağırırsa dansözü ve Zeki Müren'i seyretmeye giderdik..
*telefon müracaatı yaptığımız halde,yıllar sonra bize sıra geldi,telefonumuz bağlandı...
*şehirlerarası görüşmek için 03'e kayıt olur,saatlerce sıramızı beklerdik..
*önemli günlerde telgraf çekerdik..ELT,YILDIRIM..
*taksitle çeyiz alırdık,kapıya gelen ÇİNLİ AMCADAN...
*evimize bazen ''görücü'' gelirdi..tabii şidddetle karşı çıkardım...
*komşuların nikah şekerini bazen hep birlikte evde hazırlardık..
*radyo dinlerdik..annem sabahları ''arkası yarın'' programını dinlerdi..
*radyo tiyatrosu vardı..
*orhan boran deyince aklımıza YUKİ gelirdi..
*sonra teybimiz,kasetlerimiz oldu..
*pikabımız,plaklarımız da oldu..
*ilk televizyonumuzu 1972'de aldık..siyah-beyaz idi..
*ikinci televizyonumuz renkli tv çıkınca aldık...
*sonra ilk özel tv kanalı ''STAR TV'' yayına başladı..
*önceleri uzaktan tv kumandamız yoktu..antenin ayarı sık sık bozulurdu..
*sezen cumhur önal vardı..
*fecri ebcioğlu vardı..
*cenk koray vardı..
*barış manço vardı..''7'den 77'ye programı'' vardı..
*dario moreno,adamo,anne marie david vardı..
*eski şarkılar ,türkçe sözlü hafif batı müziği-arajman- vardı..
*lisedeyken,ikizimle benim rugan çorap çizmelerimiz vardı..Ş
*okula servisle gidip gelirdik..
*lise son sınıfta kalamış'dan moda'daki kadıköy kız lisesi'ne dolmuş ile gitmeye başladık..
*o yıllarda dolmuşlar,taksiler damalı idi..dodge,desoto,fargo...
*dolmuş paraları 25 kuruş,sonra 50 kuruş..sarı 25 kuruşu da hatırlıyorum..
*orta okul ve lisede iken İETT'nin İKARUS ve LEYLAND marka otobüslerine binerdik..
*otobüse arkadan binerdik..biletçi vardı,biletlerimizi kesen..
*genelde yer olsa bile ayakta giderdik büyükler otursun diye..oturduğumuzda yanımıza daha yaşlı birisi yanaşmadan hemen kalkıp yer verirdik..uyur numarası yapmazdık..
*hala otobüste-minübüste yaşlılara yer veririm..
*doğum günlerimizi evde kutlardık.annem,arkadaşlarımızı eve çağırmamızı isterdi..onlara not verirdi..
*doğum günlerimizde birbirimize 45'lik plak,bazen de longplay alırdık..bir de kitap tabii...
*iş bankasının metal kumbarası,bir de yapı kredi bankası'nın yuvarlak ahşap kumbarası vardı..
*1965'de biz daha çok küçükken anneanneme yapı kredi bankası'nın mudileri için düzenlediği hediye çekilişinden etiler'de apartman dairesi çıkmıştı..sonra o daireyi satıp,çocuklarına paylaştırdı..hala bankanın telgrafını ve anneannemin resmi olan çekiliş posterini saklıyorum..
*lise sonda kadıköy'den beşiktaş'a taşınan en yakın arkadaşımızı evine kadar uğurlardık..üsküdar'dan eski küçük boğaz vapurlarına binerdik..ALTINKUM Vapuru'nu bugün gibi hatırlıyorum..Lodosta camları sallanırdı,yana doğru yalpalardı..
*O yıl boğaz köprüsü trafiğe açıldı..
*okul çayımız HİLTON'da oldu..Apartman topuklu ayakkabılarımızı giydik..
*ilk blue jean alışımızı da hatırlıyorum..Lisede sömestr tatilinde Adana'ya gittiğimizde bir akrabamız vasıtasıyla İncirlik'de çalışan birisine ısmarlamıştık..ölçüsü uymamıştı,terziye küçülttürmüştük..Wrangler marka..çok havalı idi..
*Sarı yağmurluklarımız vardı..havamız binbeşyüzdü onu giyince!!
*elimizdekilerle mutlu olmasını,paylaşmasını bilirdik..
*harçlıklarımızı idareli kullanırdık..
*ilk defa yurtdışına Almanya'ya öğrenci değişim programı ile -18 yaşıma yeni bastığım yıl- üniversite birinci sınıfta iken okul arkadaşlarımla gittim..20 gün ailemden uzak kalmak zor geldi bana..
*ilk defa kağıt mendili 10'lu paketlerde Almanya'dan aldım..
*ilk defa açık büfeyi 1975'de almanya'dan feribot ile isveç'e giderken gördüm..
*ilk defa Berlin'de kapalı havuza girdim..
*Berlin Duvarı'nın yanından geçerken fotoğrafını çektim..
*ilk fotoğraf makinam KODAK-İnstematik-ile..
*ilk defa Akmerkez,Galleria tarzı büyük mağazaları Berlin'de gördüm..
*ilk defa üniversiteye -beyoğlu'na-giderken Kadıköy'den Karaköy'e yalnız başıma vapura,ondan inince de tünel'e binmeye başladım..
*vapurda;aynı saatte karşıya geçen kişiler genellikle belli kişilerdi..hep aynı yere otururduk..
*gide gele göz aşinası olduğumuz kişilerin yerine oturmamaya özen gösterirdik..
*vapurun belli bir bölümü;lüx mevkii idi..ekstra para verilip oraya oturulurdu..
*Karaköy İskelesi'nde milli piyango satan bir amca vardı..Adını hala hatırlıyorum..DENİZ ŞANLI..Sonraki uzun yıllar boyunca her Karaköy'e gidişimde kendisinden piyango bileti aldım..ayak üstü sohbet ettim,hatırını sordum..Bir kaç yıldan beri göremiyorum..Hayattadır inşallah..
****belki yazım biraz fazla naftalin koktu..
****geçmişdeki eski değerlere özlemim çok fazla arttı herhalde..

BUGÜN ,

*bir çoğumuz eski değerlere sahip çıkamadık,unuttuk,
*bizim de, çocuklarımızın da çok şükür herşeyimiz fazlasıyla var..
*kaloriferli,sıcak sulu evlerde oturuyoruz bir çoğumuz..
*çocuklarımızın ayrı odaları var..
*kıyafet deseniz; bir sürü..
*evlerde 2-3 televizyon..
*her birimizde cep telefonu,
*arabamız var..bazı ailelerde 2-3 araba var..
*çocuklarımızın oyuncakları,kıyafetleri,ıphone, IPOD'ları,MP3'leri,tabletleri, bilgisayarları,cep telefonları var..
*Bizim ailede;elimizden geldiği kadar paylaşmayı,yardımlaşmayı öğrettiğimizi zannediyorum çocuklarımıza..

AMA YİNE DE:

*ESKİ DEĞERLERİN BİR ÇOĞU YOK ARTIK,
*HERŞEY VAR,ESKİ DEĞERLER YOK,
*MAĞAZA İSİMLERİNİN BİR ÇOĞU YABANCI,
*SOKAK İSİMLERİ BİLE YAVAŞ YAVAŞ DEĞİŞTİRİLİYOR,
*MARKA HASTALIĞI DİZ BOYU..
*KREDİ KARTI ÇILGINLIĞI DA ÖYLE..HABİRE BORÇLANIYORUZ..
*İŞSİZLİK KORKUSU İLE HAKLARIMIZI SAVUNAMIYORUZ..
*EMEKLİLERİN SOSYAL GÜVENCELERİ,SAĞLIK YARDIMLARI YETERSİZ,
*OY VERİRKEN; KİME OY VERECEĞİMİZİ BİLEMİYORUZ..
*SEÇİMLERDE;LİSTELERDE TERÖRİST İSİMLERİ,YILLAR ÖNCE ÖLMÜŞ KİŞİLERİN İSİMLERİ BİLE VAR..
*OKULLARDA EĞİTİM,DİSİPLİN,ÖĞRETMENE SAYGI HAK GETİRE..
*GENÇ KIZLARIMIZIN BİR ÇOĞUNUN YÜZÜ DE KIZARMAZ OLDU..(bazıları öyle maalesef)
*EVLİLİK KURUMU İNTERNETE,TV PROGRAMLARINA KADAR DÜŞTÜ..
*BOŞANMALAR ARTIK ÇOK KOLAY..
*YEMEK YARIŞMASINDA; İNSANLAR ''ÇOK ŞÜKÜR BU GÜN DE KARNIMIZ DOYDU'' DEMİYOR..''YEMEKLER BENİM DAMAK TADIMA HİÇ UYMADI ,AÇ KALDIM'' DENİYOR..
*DERSHANELERE AVUÇ DOLUSU PARALAR DÖKÜYORUZ...
*TÜRBAN KONUSUNU, DİN İSTİSMARINI HİÇ YAZMIYORUM!!!!!!!!!
*ŞEHİTLERİMİZİN ACISINA DA DAYANAMIYORUM..
*BİR ÇOK KURULUŞ,BANKA YABANCILARA SATILDI..
*YABANCI SERMAYE YAKINDA HEPİMİZİ,HERŞEYİMİZİ YUTACAK..
*YILLARDIR ALINAN DIŞ BORÇLAR VE FAİZLERİ YÜZÜNDEN;ÇOCUKLARIMIZ HEP BORÇLU DOĞUYOR..
*AMERİKA MERAKI,BEYİN GÖÇÜ DİZ BOYU..
*2009'UN BAŞINDA TEDAVÜLE ÇIKARTILAN YENİ TÜRK LİRASI BANKONOTLARIMIZDAKİ ATATÜRK RESMİ HİÇ ATATÜRK'E BENZEMİYOR''..BANKNOTLARIN ARKA YÜZÜNDE TANIMADIĞIMIZ,BU GÜNE KADAR BİLİNMEYEN İNSANLARIN RESİMLERİ KONMUŞ!!!..
*YAKINDA ATATÜRK'ÜN RESİMLERİNİ HİÇ TANIYAMAYACAĞIMIZDAN KORKUYORUM..
*HÜKÜMET TARAFINDAN ATATÜRK RESİMLERİ, HEYKELLERİ KALDIRILIYOR ARTIK KORKUSUZCA.
*TÜRK BAYRAĞI TAŞIMAK/ ASMAK SUÇ OLDU.
*MİLLİ BAYRAMLARIMIZI HÜKÜMET KUTLAMIYOR NE ZAMANDIR.
*YURT DIŞI SEYAHATİ, HASTALIK, KULAK AĞRISI, ŞEHİTLERE ÜZÜLME,
DEPREM VS. GİBİ BAHANELERE DE GEREK KALMADI.
*MİLLİ BAYRAMLARIMIZI DEVLET KUTLAMASA DA, HALK KUTLUYOR..
*GENÇLER NE KADAR DUYARLI VE BİLİNÇLİ OLDUKLARINI GÖSTERDİLER GEZİ OLAYLARINDA..
*BAYRAĞIMIZ ŞİMDİLİK AYNI NEYSE..
*İSTANBUL'UN TAŞI TOPRAĞI ALTIN DİYE DİYE..İSTANBUL ''İSTANBUL' OLMAKTAN ÇIKTI..
*İSTANBUL'UN O GÜZELLİKLERİ,YEŞİLLİKLERİ,ESKİ DEĞERLERİ YAVAŞ YAVAŞ YOK EDİLİYOR..
*PAHALILIK,TRAFİK,STRES DİZ BOYU..
*HER YERDE YENİ İNŞAAT..ÇARPIK YAPILAŞMA,ŞEHİRLEŞME VAR..
*YAKINDA NEFES ALACAK YEŞİL ALAN,PARK KALMAYACAK..
*HERKES MUTSUZ ,DOYUMSUZ,

*HERKESİN EVİNDE BİR ODA EKSİK !!!!!!!!!!!!!!


A L L A H S O N U M U Z U H A Y I R E T S İ N..

***özellikle;bugün,benim gibi orta yaşta olanların geçmiş ve bugünkü değerlerimizle ilgili yorumlarını bekliyorum..

***bilmiyorum,bir tek ben miyim ''GEÇMİŞE ÖZLEM DUYAN''

Selma ER.

16.06.2013

BABALAR GÜNÜ..


Tüm babaların,dedelerin,babasına hayırlı evlat olabilenlerin,çocuklara baba sevgisi ile yaklaşan,koruyan herkesin babalar gününü kutlarım..

Şehit babalarına ve analarına sabırlar dilerim..

Allah hiç kimseye evlat acısı göstermesin..

Ben babamı 7 yaşımda iken kaybettim.

Babasız büyüdüm.

Babam vefat ettiğinde 51 yaşında idi..

Mekanı cennet olsun..

Evlatlarımız kendi ailelerini seçemiyor..

Onları bizler dünyaya getiriyoruz,yetiştiriyoruz..

Topluma yararlı,ailelerine,vatanına,bayrağına,
Cumhuriyetine bağlı evlatlar yetiştirebilmemiz ,onları teröre, uyuşturucuya,kötülüklere kurban vermememiz dileği ile..

Tüm babaların babalar günü kutlu olsun..

Aramızda olmayan babalarımıza da rahmet diliyorum..

selma er.















18.05.2013

19 MAYIS ATATÜRK'Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI..

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'mız kutlu olsun..



ATATÜRK'ü ve silah arkadaşlarını, bu güzel Bayram gününde rahmet ve minnetle anıyoruz.

Açtığı yolda, Cumhuriyet ilkelerine bağlı kalarak ilerliyoruz.

ATATÜRK'ÜN bizlere yol gösteren, ışık tutan sözleri arasından ''GENÇLİK VE SPOR'' ile ilgili olarak söylediği sözleri bu anlamlı günde sizlerle paylaşmak istedim..

İşte O Sözlerden bazıları;

''Gençler! 

*Cesaretimizi kuvvetlendiren ve devam ettiren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz irfan ve terbiye ile, insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz. 1924

*Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak.

*Gençler için vatani işlerde ölmek söz konusu olabilir. Ama korkmak asla!

*Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız, sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.

*Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan yorulmadan yürüyecektir. 1937

*Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir. Milletin egemen amaçlarının görüş noktası budur. Hepimiz ona uymak zorundayız. 

*Bizim halkımız çok temiz kalpli, çok asil ruhlu, ilerlemeye çok kabiliyetli bir halktır. Bu halk eğer bir defa karşısındakilerin samimiyetle kendilerine hizmet ettiğine inanırsa her türlü hareketi hemen kabule hazırdır. Bunun için gençlerin her şeyden önce millete güven vermeleri lazımdır. 1923

*Spor, yalnız beden yeteneğinin bir üstünlüğü sayılmaz, Anlayış ve zeka , ahlak ta bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı geri olan kuvvetler; zeka ve kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve ayni zamanda ahlaklısını severim. 1930

*Türk sosyal bünyesinde spor hareketlerini düzenlemekle görevli olanlar, Türk çocuklarının spor hayatlarını yükseltmeyi düşünürken, sadece gösteriş için herhangi bir müsabaka da kazanmak emeliyle bir spor politikası oluşturmazlar. Asıl amaç, bütün her yaştaki Türkler için beden eğitimini sağlamaktır. “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” sözünü atalarımız boşuna söylememişlerdir.

*Her yarışmada arkalarında Türk milletinin bulunduğunu ve millet şerefini düşünmelerini. Türk sporcularına meslek kuralı olarak belirliyorum. 1931''

Hepimizin ezbere bildiği ;

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi;

''Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!''

Mustafa Kemal Atatürk

20 Ekim 1927
****
Eskiden her yıl, 19 Mayıs'da bir kutlama daha yapardık.. 

Çiçekler, hediyeler alırdık..

Sevgili annemize..

Rahmetli annemize..

19 Mayıs 1917 doğumlu idi..

26 yıl önce onu kaybettik..

O da okumuş, dört çocuğunu-bizleri-okutmuş, büyütmüş bir Cumhuriyet Kadını idi..

Bayramımız kutlu olsun..

Artık Milli Bayramlarımızı Devlet kutlamasa da, Devleti yönetenler ATA'mızın huzuruna çıkmasa da, 
Bayrak taşımak suç sayılsa da, 
Halkımız sesini çıkartmaya kalkınca biber gazı sıkılsa da;

Şimdi her zamankinden çok birlik olma zamanı..

NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE..

ATA'm, sen rahat uyu..

İZİNDEYİZ HER ZAMAN.

 selma er

11.05.2013

ANNELER GÜNÜ..



Bu özel ve güzel günde;
 

ANNELER GÜNÜ'nde;

Tüm annelerin, 

anne olmasalar bile çocuklara anne sevgisiyle yaklaşan ve onları bağırlarına basan tüm kadınların, 

bebek bekleyenlerin, 

asker annelerinin, 

şehit annelerinin, 

anne yarısı teyzelerin, 

annesine hayırlı evlat olabilen tüm evlatların ANNELER GÜNÜ'nü kutluyorum..

Annesi vefat edenlere, 

annelerini ve babalarını kaybeden tüm çocuklara ANNE YÜREĞİNİ açan tüm kadınlara sevgilerimi gönderiyorum..

Ben de annemi 26 yıl önce 70 yaşında iken  kanserden kaybettim..

Çok acılar çekti..

Ölüm kurtuluşu oldu..

Allah kimseye ANNE acısı göstermesin..

Hiçbir anneyi de EVLADINDAN ayırmasın.. 

ANA HAKKI ÖDENMEZ...

AĞLARSA ANAM AĞLAR,GERİSİ YALAN AĞLAR..

selma er...

1.04.2013

YAŞAMDAKİ ROLÜMÜZ..





Bu gün 1 Nisan 2013..


İkiz kardeşim ve benim doğum günümüz..

İnsan doğum gününde;

Birçok şey düşünüyor.

Hayatı boyunca yaptıklarının-yapmak istediklerinin-yapamadıklarının muhasebesini yapıyor..

Düşünüp duruyor..

Ben de öyle..


Doğum Günümde ;


Bu Dünya'ya gelmek için bir nedenim vardı herhalde diyorum..


Bu güne kadar hep iyi niyetli, dürüst, yardımsever, özverili olmaya çalıştım..


Belki bir-iki kere birilerinin yüzünü güldürebildim..


Belki hiç istemesem de, ya da farkında olmasam da birilerinin kalbini kırdım..


Ama insanları, doğayı, tüm canlıları sevmeye, saymaya, korumaya çalıştım..

Benim için bu özel günde aşağıdaki yazıyı sizlerle paylaşmak istedim..


''Stewart, minik bir kasabadaki fakir bir işadamıydı.

Çocukluğundan beri bütün hayali dünyayı dolaşmaktı ama art arda gelen


olaylar yüzünden kasabasını terk edememiş, sonunda babasının pek de parlak


olmayan işini devralmak zorunda kalmıştı.

Sevdiği bir karısı ve çocukları vardı.

Ama işler iyi gitmiyordu.

Borçlar birikmişti.


Yaşadığı hayal kırıklığına bir de borçlar eklenince dayanacak gücü kalmamıştı.


Karlı bir gece arabasına binip, kasabanın biraz ötesinden akan nehrin kıyısındaki bara gidip iyice sarhoş olana kadar içtikten sonra kendini köprünün üzerinden atıvermişti.


Stewart sulara düşerken, karanlık göklerden gelen bir konuşma duyuldu.


Tanrı, "ikinci sınıf meleklerden" birine görev veriyordu.

- Eğer bu ümitsiz adama yeniden yaşama isteği vermeyi başarırsan, ben de sana çok istediğin o iki kanadı verir, seni birinci sınıf melek yaparım.

Ve, yeryüzüne tonton, yaşlı bir adam kılığında "başarısız" bir melek düşüyordu.

O güne dek bir türlü verilen görevleri doğru dürüst yerine getiremediği için istediği kanatlara kavuşamayan, kederli bir melekti bu.

Görevi ise çok zordu.

Tümüyle çaresiz, borçlar içinde yüzen, hayallerini kaybetmiş, istediklerinden hiçbirine kavuşamamış, dünyayı gezmek isterken önemsiz bir kasabaya sıkışıp kalmış bir adama hayatı yeniden sevdirecek, onu intihardan vazgeçirecekti.

Melek yeryüzüne indiğinde, bir polis Stewart'ı sulardan çıkarıyordu.

Onu, kendini sulara atmadan önce son içkisini içtiği bara götürüyordu ama orası şimdi çok değişikti.

Serserilerin toplandığı, pis bir batakhane olmuştu.

Kimse Stewart'ı tanımıyordu.

Stewart kasabaya dönüyordu ama orada da eski dostları onun kim olduğunu bilmeyen gözlerle ona bakıyorlardı.

Kasaba bakımsızdı, çirkindi, karanlıktı.

Eski bir okul arkadaşı arka sokaklarda fahişelik yapıyordu.

Karısı ise bir kütüphanede çalışan zavallı bir yaşlı kızdı.

O sulara atlamadan önce ünlü bir adam olarak dünyayı dolaşan erkek kardeşinin ise bir kilisenin bahçesinde mezarı duruyordu.

Stewart, suya düşmesiyle çıkması arasında geçen bu beş dakikada her şeyin nasıl bu kadar değişebilmiş olduğunu anlayamadan etrafına bakarken "ikinci sınıf melek" yanına yaklaşıyordu.

Ona anlatmaya başlıyordu.


- Sen hayatına son vermek istedin ya, ben daha iyisini yaptım, sen hiç bu dünyaya gelmemiş gibi oldun...
Sen olmamış olsaydın ne olacaktı, gör...


Kardeşim ne zaman öldü, diye soruyordu Stewart.


- Sen dokuz yaşındayken o kuyuya düşmüştü ve sen onu kurtarmıştın... Ama ben senin doğumunu iptal edince ve sen hiç doğmayınca onu kurtaracak kimse de olmadı... O çocukken öldü.


- Peki sınıf arkadaşım ne zaman fahişe oldu?


- Bir gün o çok parasız kalmıştı, para bulabileceği hiçbir yer yoktu ve sen ona borç vermiştin... Ama sen olmayınca o gece kendini sattı ve sonra fahişe olarak kaldı.


- Kasaba niye böyle bakımsız ve korkunç gözüküyor?


- Çünkü sen babanın yerini aldıktan sonra insanlardan para toplayıp kooperatifler kurmuştun, binalar yapmıştın, kasaba gelişmişti... Sen hiç olmadığın için o kooperatif kurulmadı, o binalar yapılmadı, kasaba bakımsız kaldı, o inşaatta çalışıp para kazanan birçok insan para kazanamayıp serseri oldu.


Bütün seyircilerle birlikte Stewart da, bir insanın farkına varmadan ne kadar çok başka insanın hayatına değdiğini, o hayatları varlığıyla değiştirdiğini, en sıradan insanın bile bu hayatta tahmin edemeyeceği ölçüde önemi olduğunu görüyordu.


Tavana asılmış, birçok değişik parçadan oluşmuş oyuncaklar vardır, her bir


parça başka bir parçaya dokunarak bir rüzgar yaratır ve oyuncak dönüp durur.


O parçalardan birini çıkardığınızda bütün rüzgarı kesersiniz.


Oyuncak kımıltısız kalır.


Frank Capra'nın o filminde de, hayatın aynen o oyuncak gibi birbirine değen insanlarla döndüğünü, aradan bir tek insanı bile çıkarıp aldığınızda hayatın dönüşünü etkilediğinizi, birçok olayın farklılaştığını, herkesin sandığından daha büyük bir rolü ve değeri olduğunu anlıyordunuz.


Değersiz ve işlevsiz kimse yoktu.


Stewart, o yaşlı ve tonton "ikinci sınıf" melek sayesinde bu gerçeği görünce intihar etmekten vazgeçiyordu.


Kendisine o kadar manasız ve değersiz gözüken hayatının aslında birçok insan için ne kadar değerli olduğunu kavrıyordu.


O intihar etmekten vazgeçince yeniden her şey eskisine dönüyordu.


"Bu muhteşem bir hayat" isimli film, mutlu sonla biterken de gökyüzünde


bir "çın" sesi duyuluyordu.


Tonton meleğe, Tanrı çok arzuladığı kanatlarını veriyordu.


Kendimizi manasız ve yararsız bulduğumuz zamanlar vardır.


Değersiz olduğumuzu, sevilmediğimizi düşünürüz.


Hayalkırıklıklarıyla dolu hayatımızda neden istediklerimizin hiç gerçekleşmediğini merak ederiz.


Cevaplar ararız.


Bulamayız genellikle.


Cevaplar vardır aslında.


Kendimizi yararsız bulduğumuzda çok yararlı işler yapmışızdır, sevilmediğimizi sandığımızda sevilmişizdir, değersiz olduğumuzu düşündüğümüzde değerimizi bilenler çıkmıştır.


Birçok hayatı aynı anda kımıldatan o sihirli rüzgarı yaratmakta bizim de farkına varmadığımız büyük bir rolümüz olmuştur.


Eğer Tanrı "ikinci sınıf" meleklerinden birini bize gönderse ve bizsiz bir hayatın nasıl olacağını gösterseydi, sanırım hepimiz kendimize de hayata da başka türlü bakardık.


Hatta, o melek bize "istediklerimiz gerçekleştiğinde nasıl bir hayatımız


olabileceğini" gösterseydi belki istediklerimizin gerçekleşmemesi için dua ederdik.


Bu muhteşem bir hayattır.


Cevabı ve sırrı kendi içinde saklıdır.


Ve, o hayatı hep birlikte yaparız.


Bazen rolümüzden şikayet ediyorsak, bu da rolümüzün kıymetini bilemememizdendir. ''

Ahmet Altan.(alıntı)


Herkese sağlıklı, mutlu, sevgi dolu günler dileğiyle...

selma er.
 

17.03.2013

18 Mart-Çanakkale Zaferi'nin 98.yıldönümü


Bu gün, 18 Mart 2013


18 Mart-Çanakkale Zaferi'nin 98.yıldönümü..


Canları pahasına bu toprakları düşmana vermeyen şehitlerimizi bu çok önemli günde rahmet, minnet, gurur ile anıyorum..

Bugünlere gelebilmemiz için ne fedakarlıklar yapıldığını unutmayalım,unutturmayalım..

Tüm Dünya'ya ÇANAKKALE'nin ve Vatanımızın topraklarının tamamının GEÇİLMEZ olduğunu ve olacağını bir kez daha duyuralım..

Ne mutlu Türk'üm diyene..

selma er.


14.03.2013

HİPOKRAT YEMİNİ VE TIP BAYRAMI..



Bu gün 14 Mart 2013

Tıp Bayramı..

Tüm Doktorların, Sağlık Çalışanlarının ''14 MART TIP BAYRAMI'' nı kutlarım..

Yaşarken, birşeylere koştururken, okurken, çalışırken, 

Kısaca;

Hayat akıp giderken..

Bir çoğumuz farkına varamıyoruz aslında..


Neyin ya da nelerin bizim için daha önemli, daha değerli olduğunu..

Ne zaman ki sağlığımız bozuluyor, bir yerimiz ağrıyor, sakatlanıyoruz, belki nefes alamaz hale geliyoruz.. 


İşte o zaman anlıyoruz;

Dünya'da sağlıktan ve sevgiden daha önemli bir şey yok aslında..

Paranın satın alamayacağı tek şey SAĞLIK..

Tüm yaşamımız boyunca;

Doğumumuzdan ölümümüze kadar sağlık ve hastalık ile ilgili her ihtiyaç duyduğumuzda başvurduğumuz; hastalığımıza teşhis koyan, bizi tedavi eden, en önemlisi hiç bir zaman ''Hipokrat Yeminini'' unutmayan değerli doktorlarımıza, hemşirelerimize, tüm sağlık çalışanlarımıza bu vesileyle teşekkürlerimi ve minnet duygularımı sunuyorum..


Atatürk, ne güzel söylemiş;

''Beni Türk Doktorlarına emanet edin'' demiş..

Kanuni Sultan Süleyman'ın dediği gibi;

''halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi ,

olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi... ''


14 MART TIP BAYRAMI'nda;

*Dünya'da ve Türkiye'de Sağlık hizmetlerinden tüm hastaların gerektiği şekilde yararlanmasını dilerim..

*Özellikle Acil Servislerin, Ambulansların en hızlı ve doğru bir şekilde insan hayatına gereken değeri vererek ilk müdahaleleri yapmalarını, 1 dk'nın bile sağlık konusunda ne kadar önemli olduğunu  unutmamalarını hatırlatırım..

*Özellikle İstanbul'da bazı kişiler tarafından Ambulansların trafikte sağladıkları öncelik avantajlarını -taksi niyetine- kötüye kullanmamalarını önemle rica ederim..

*Bu vesileyle her zaman her ortamda tekrarladığım ''KAN BAĞIŞI'' ve ''ORGAN BAĞIŞI'nın önemini bir kere daha hatırlatmak isterim..

*Doktorlarımıza ve tüm sağlık çalışanlarımıza; Hastalarına daha iyi bakabilecekleri, tam donanımlı hastaneler, hasta başına muayene ve tedavi için gerekli sürelerin ve şartların sağlanmasını dilerim..

*Maddi durumu yetersiz olan hiç bir hastanın hastanede rehin kalmamasını da diliyorum..

*Bu vesileyle Doktor olan yakınlarımın da Tıp Bayramını kutluyorum, hastalarına acil şifalar diliyorum..


selma er.

Orjinal Hipokrat Yemini'nin Türkçeye çevrilmiş hali aşağıdaki gibidir:

''Hekim Apollon Aesculapions, Hygia Panacea ve bütün Tanrı ve Tanrıçalar adına. And içerim, onları tanık ve şahit tutarım ki, bu andımı ve verdiğim sözü gücüm kuvvetim yettiği kadar yerine getireceğim. Bu sanatta hocamı, babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım. Paraya ihtiyacı olursa kesemi onunla bölüşeceğim. Öğrenmek istedikleri takdirde onun çocuklarına bu sanatı bir ücret veya senet almaksızın öğreteceğim. Reçetelerin örneklerini, ağızdan bilgileri şifahi bilgileri ve başka dersleri evlatlarıma, hocamın çocuklarına ve hekim andı içenlere öğreteceğim. Bunlardan başka bir kimseye öğretmeyeceğim. Gücüm yettiği kadar tedavimi hiçbir vakit kötülük için değil yardım için kullanacağım. Benden zehir isteyene onu vermeyeceğim gibi, böyle bir hareket tarzını bile tavsiye etmeyeceğim. Bunun gibi bir gebe kadına çocuk düşürmesi için ilaç vermeyeceğim. Fakat hayatımı, sanatımı tertemiz bir şekilde kullanacağım. Bıçağımı mesanesinde taş olan muzdariplerde bile kullanmayacağım. Bunun için yerimi ehline terkedeceğim. Hangi eve girersem gireyim, hastaya yardım için gireceğim. Kasıtlı olan bütün kötülüklerden kaçınacağım. İster hür ister köle olsun erkek ve kadınların vücudunu kötüye kullanmaktan mazarattan sakınacağım. Gerek sanatımın icrası sırasında, gerek sanatımın dışında insanlarla münasebette iken etrafımda olup bitenleri, görüp işittiklerimi bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım.''

7.03.2013

HER KADİN BİR CİCEKTİR..

Her kadın bir çiçektir..


Bu gün 8 Mart 2013


'' Dünya Kadınlar Günü'' 

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, 

"Ey Kahraman Türk Kadını!.. Sen ayaklar altında ezilmeye değil, omuzlar üstünde göklere yükselmeye layıksın." 

sözü, kadınlarımıza daha fazla değer verilmesi gerektiğini en iyi şekilde ifade etmektedir. 

Bu duygu ve düşüncelerle başta şehit anneleri ve eşleri olmak üzere, tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarım. 

Tüm kadınlara; 

*sağlık, 
*sevgi, 
*mutluluk, 
*başarı, 
*eğitim ve fırsat eşitliği,
*şans 
*güzel günler dilerim. 


Kadınlarımızın ;


Eğitimli, açık fikirli, aydınlık görüşlü, cesur, kendi ayaklarının üzerinde durabilen, maddi ve manevi olarak bir erkeğin zorlayıcı baskısı altında kalmadan, töre cinayetlerine kurban edilmeden, çocuk yaşta zorla bir erkeğin eşi olmaya zorlanmadan, bakamayacağı kadar çok çocuk doğurmaya zorlanmadan, kara çarşaf altında saklanmadan yaşayabilen , toplumda baştacı edilen değerli bireyler olmasını dilerim.


selma er.

14.02.2013

YOL HARİTASI- BİLİNÇ ÇALIŞMASI

Sevgili Arkadaşlarım ,

Sizlerle beraber Sn.Murat Gürgün'ün öncülüğünde çıktığımız üçüncü yolculuğumuzun da bugün son durağına vardık.

Birçoğunuzla 2011 yılının sonlarından itibaren birbirini tamamlayan üç ayrı ve çok eğitici çalışmada birlikte olduk.

1-Yaşamı Yönetmek ve Yol Haritası,
2-Yol Haritası İleri Çalışma, (12 farklı alan var.)
3-Yol Haritası Bilinç Çalışması. (12 bilinç basamağı var.)

Aramızdaki  benzerlik / farklılıklara göre Murat Bey bazen bizi gruplara ayırdı.

Herbirimiz kendimize göre notlar aldık, eksik yönlerimizin farkına vardık ve  birbirimizden aldığımız güç ve destek ile tamamlamaya çalıştık.

2011'den itibaren çok şey öğrendik.

Tabii öğreneceğimiz daha da fazla şey olduğunun bilincindeyiz.

Toplam 12 adet farkındalık alanını 16 hafta gibi kısa bir sürede öğrenmeye çalıştık.

Bu alanların bazılarında geçmiş, bazılarında ise gelecek -yön gösteren- işaretimiz çıktı.

Geçmişte doğru veya yanlış olarak yaptıklarımızlarımızdan yola çıkarak gelecekte yapmamız veya yapmamamız gerekenleri anlamaya çalıştık.

Kalıplar;

*Form,
*Hareket,
*His,
*Algı

Farkındalık; Yaşamak için gerekli temel fonksiyonumuz.
Kişinin varlığının odak noktası.

Fonksiyonlar;

*Akıl ve Düşünce, (akıl, zihin, mantık.)
*Hissetme,
*Gereksinim, (fiziki ve ruhsal açlık.)
*Farkındalık,
*İstekler, (insandaki farkındalığı kullanan yaşam gücü, motor.)
*İnanç,     (insanın inandığı gibi davranması.Daha yüksek bir farkındalık.)
*Bilinç (disiplin) (insanın yaşadığı fiziki Dünya gerçeğinin sınırlanması, sorumluluk duygusu.)

Bunların hepsinin ortak noktası FARKINDALIK..

*Ben Farkındalığı,
*Bireysel Farkındalık,
*Dışsal Farkındalık,
*İçsel Dünya'nın Dışsal Farkındalığı

Bu yıl, Yol Haritası Bilinç Çalışması 18/10/2012'de başladı.

Toplam 16 haftalık çalışmada 12 Bilinç Basamağı'nı öğrenmeye çalıştık.

1-Varoluş Bilinci,
2-Dünya Bilinci,
3-Öğrenme Bilinci,
4-Ruhsal Bilinç,
5-Yaratıcı Bilinç,
6-Kusursuzluk Bilinci,
7-Denge Bilinci,
8-Ölümlü Olma Bilinci,
9-Evrensel Bilinç,
10-Güç Bilinci,
11-Birey Olma Bilinci,
12-Bütünlük Bilinci.

Her bilinç basamağı aşağı yukarı altı yıl olduğu varsayılırsa, bir insanın tamamen bilinçli olabilmesi için yaklaşık 72 yıl gerekli imiş.

Her birimiz  yukarıdaki bilinç basamaklarının her birine farklı zaman ve yaşta ulaşıyoruz.

Örneğin;

Bende Dünya Bilinci;  dördüncü alanda ve geçmiş işareti var.
Ölümlü Olma Bilinci;  onuncu    alanda ve gelecek işareti var.

Başka arkadaşlarımda herbir Bilinç'te  farklı alanda geçmiş/ gelecek işareti var.

Benim 2.alanda -değer alanı- kendimi geliştirmem gerek.
 
O zaman değerim artacak.(gereksinim.)

Harekete geçmem, bu değerleri ortaya koymam gerek.

Hareketli, spor yapan, düzgün beslenen biri olmalıyım.

Kendimi geliştirecek, değerimi arttıracak her türlü eğitim ve çalışma bana iyi gelecek.

Hareketimi engelleyen birşey var.(Öz disiplin )

Haftalardır aldığım notları tekrar gözden geçirerek YOL HARİTAMI daha BİLİNÇLİ bir şekilde çizeceğim.

Maddi ve manevi olarak daha mutlu olacağım bir yaşam tarzı ile hayatımı düzene sokacağım.

Bu güne kadar bu çalışmalardaki değerli desteklerinden dolayı başta eğitimcimiz Sn.Murat Gürgün olmak üzere, 19 Mayıs Kültür Merkezi'ne ve paylaşımlarından dolayı arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.

Bu gruptaki birçok arkadaşım ayrıca Yoga,Meditasyon, Nefes Teknikleri vb. konularında değişik eğitimlerle kendilerini sürekli geliştirmeye devam ediyorlar.

Yaşamı Yönetmek için Yol Haritamızı bilinçli bir şekilde oluşturabilmek ve uygulamak dileği ile..

selma er.




           








13.02.2013

14 SUBAT-DUNYA OYKU GUNU VE SEVGİLİLER GUNU..



Bana ve  arkadaşlarıma Öyküyü sevdiren,Öykü yazmayı öğreten ,birbirinden güzel Öyküler  yazan Değerli yazarımız,hocamız Sn.Jale Sancak'ın şahsında tüm Edebiyatçıların, Yazarlarının ve okuyucuların  bu güzel gününü kutlarım.

Yaşamımızdan Öyküler hiç eksik olmasın.

Herkese sevgi  ile dolu,öykü tadında güzel günler dilerim..

Sevgi sadece sevgiliye duyulan duygular değil..

Yaşamımızdaki tüm değerlilerimize duyduğumuz,sonsuz bir özverinin,saygının,aşkın,şefkatin bir bütünüdür bence..

Sevgi karşılık beklemeden bir başkasına beslediğimiz duygularımızdır..

Bugün güzel birşeyler yapalım..

Sevdiğimize ve sevdiklerimize ;

Onlara olan sevgimizi ifade edelim..

Belki bir gülüşle,bir öpücükle,bir çiçekle..

Bugün, SEVGİ konulu bir ÖYKÜ yazmaya çalışalım...

Bir kaç satır da olsa,öykümüzü yazalım..

Duygularımızı yazıya dökelim..

Bu özel günden bir hatıramız olsun..

Yaşamımız güzel bir öykü tadında olsun..

Hiç değilse bugünden sonrası....

selma er.


Sevgililer gününün hikayesi şöyledir:

Valentine Roma imparatoru ıı. Cladius zamanında rahiplik yapmaktadır.O dönemde roma imparatorluğu bir çok cephede savaşıyordu. Gaddar Cladius asker bulmakta zorluk çekiyordu çünkü evli erkekler çok sevdikleri ailelerini bırakıp savaşa gitmek istemiyorlardı. Bu sebepdendir ki ıı. Cladius ikinci bir emre kadar süresiz olarak çiftlerin evlenmesini yasaklar ve bu emre karşı gelenlere çok ağır cezalar verir.

Bu durum Rahip Valentine'i çok rahatsız ediyordu çünkü evlilik dışı ilişkiler çoğalmaya başlamıştı. Rahip te bunun önüne geçebilmek için çiftleri gizlice evlendiriyordu. Cladius bunu öğrenince rahibin taşa tutulmasına ve ardından başı kesilerek idam edilmesine karar verdi.

Rahip Valentine taşa tutulduktan sonra 14 ŞUBAT 270 te infaz edildi.
Papa Galasius bundan 200 yıl sonra rahibi aziz ilan etti ve bu günü aziz valentine günü olarak nitelendirdi.

O günden bu yana 14 Şubat; Aziz Valentine’yi anmak isteyen Avrupalıların başlattığı, yüzyıllar içinde ise tüm dünyanın kabullendiği Sevgililer Günü olarak kutlanıyor…

31.01.2013

HEY BARIŞ AĞBİ AŞKOLSUN..



Barış Manço ya da tam adıyla Mehmet Barış Manço
( 2 Ocak 1943- 1 Şubat 1999 )

O'nu sonsuzluğa uğurlayalı tam 14 yıl olmuş.
Sanki dün gibi..
Kadıköy'den Moda'ya giden yollarda yüzlerce gözü yaşlı insan..
Onlardan biri de bendim.
İnanamadık o gün acı habere..
Ama doğru imiş maalesef..
Eşim ile birlikte kalabalığın -sevenlerinin- arasında zor ulaştık Moda'daki evine.
İnanılmaz bir sevgi seli..
Şimdi Müze oldu evi.

Bu gün Kadıköy Belediyesi, Barış Manço Müzesi'nde ANMA ETKİNLİĞİ oluşturdu.

http://www.barismanco.kadikoy.bel.tr/

http://www.barismancomix.com/

http://selmaer3.blogspot.com/2011/02/barstan-mesaj.html

http://tr.wikipedia.org/wiki/Bar%C4%B1%C5%9F_Man%C3%A7o

Barış Manço,
Mekanın cennet olsun,
Işıklar içinde yat,
Şarkıların hiç susmasın,
Kalplerimizdeki sevgi çiçeklerin hiç solmasın.
Adam Olacak Çocukların büyüdüler ve seni hiç unutmadılar.
7'den 77'ye hiçbirimiz unutmayacağız seni.

Sevgili BARIŞ MANÇO, Sonsuza kadar kalbimizde yaşayacaksın.

selma er.